• img
    • Çöple sınavımız

      Çöple sınavımız

      Çöp deyip geçmemek gerek. Bir evin çöpüne bakarak, o evde yaşayanlara dair pek çok şey öğrenebilirsiniz. Yaşları, cinsiyetleri, tüketim biçimleri, hatta sağlık durumları… Polisiye dizilerde cinayet bile çözüyorlar, çöp karıştırarak.

       

      Doğrusu, taşınıncaya dek aile meclisinde çöp atmaktan bahsettiğimizi pek anımsamıyorum. Uzun yıllardır müstakil evde yaşadığımızdan, çöpümüzü kendimiz atmaya alışkındık. Site yönetimi düzenli olarak konteynerleri boşaltırdı. Hatta, kar yağıp da, hizmet biraz olsun aksayınca şikayet ederdik…Mutfağımızda, havalı bir mimarlık firmasının birini geri dönüşüm amaçlı koyduğu iki çöp kutusunu, “Amaan, biri dolduysa diğerine atalım,” anlayışıyla kullanırdık. Cam şişeleri ve pilleri ayırdığımız için, çocuklar okulda çevre ve geri dönüşüm ünitelerini okurken, iyi bir örnek olabilmenin haklı gururunu yaşardık.

       

      Meğer, öğreneceğimiz ne çok şey varmış. Meğer, bu çöp konusu bizim gibi yeni göç eden pek çok kişiyi terletmiş.

       

      İçinden tren geçen evi hatırlayanlarınız var mı? İşte hikayemiz, orada, üstlü altlı oturduğumuz komşumuzun, bir akşamüstü kapımızı çalmasıyla başladı. 30’lu yaşların henüz başında olduğunu tahmin ettiğim, küllü kumral saçlı, ince uzun genç adam, rahatsız ettiği için özür diledi. Sakin üslubu, yüzündeki hayal kırıklığıyla tezat, anlaşılır olmak adına tane tane anlatmaya girişti. Airbnb kiracılarıyla bu sorunu çok yaşıyormuş. Çöplerimizi ayırmayıp, hepsini bir yere atarak binaya ait konteyneri fazlasıyla doldurmuşuz. Komşumuzun çöpüne yer bırakmadığımız gibi, belediye birikenleri ancak iki hafta sonra alacakmış. Elbette, kendisine verdiğimiz rahatsızlıktan ötürü müthiş utanarak özür diledik ve geldiğimiz yerde bu kadar ayrıntılı geri dönüşüm yapma alışkanlığımız olmadığını açıklayarak, zevahiri kurtarmaya çalıştık. “Anlıyorum,” dedi. “Buraya pek çok Çinli geliyor. Doğuluların bu yönde bir alışkanlıkları yok, kötü niyetli olmadığınızı biliyorum,” diyerek, elime 5 yaş çocuğunun rahatlıkla kavrayacağı, resimli  geri dönüşüm broşürünü bıraktı.

       

      Kapıyı kapattıktan sonra eve öyle bir sessizlik çöktü ki, sormayın. Dünyanın dört bir yanını görmüş, dolaşmış, muasır medeniyet timsali olmakla övünen bir Beyaz Türk’e edilecek laf mıydı bu şimdi? Tamam, belki Orta Asya’dan gelmiştik ama Çin nere, Türkiye nereydi? Hem bizim bir ayağımız batıdaydı, canım. En hafifinden gururumuz incinmişti. Ne yapıp edip, çözmeliydik bu işi.

       

      O akşam eşim, çöplerimizi sokağın ucundaki semt konteynerine kadar taşıyarak en azından aile şerefimizi kurtardı. Evin kotasında yer açtık. Ne de olsa birkaç gün daha komşu olmaya devam edecektik. El âlem, dünyanın neresinde olursak olalım, el âlemdi. Ne dediğini önemsiyorduk.

       

      Kendi evimize geçip, yerleştikten sonra eski ev sahibinin tembihlediği üzere, çöp bidonlarımızı pazar gecesinden sokağa çıkardık. Genel çöp, geri dönüşüm, bahçe çimi ve yemek artıkları için ayrı bidonlar…

      Pazartesi öğlene doğru, içeri almak üzere iterken, bir de ne görelim?  Bütün çöpler olduğu gibi duruyor. Hemen belediyenin müşteri hizmetlerini aradım tabii. Beklerken, içimden dua ediyorum, “N’olur, telefona çıkan Hint asıllı veya İskoç olmasın!” Kulak  aksana yavaş yavaş adapte oluyor, çünkü. Neyse, otomatik sekreteri aşıp, nihayet bir insan evladına ulaşınca öğrendim ki, bildiğimiz şekliyle genel çöpler bir hafta arayla toplanıyormuş. Nasıl yani? Koskoca Londra gibi gelişmiş bir kentte, çöpler öylece bekliyor muymuş? Evet, bekliyormuş. Peki, geri dönüşümü neden almamışlar? “Onun için lütfen, web sayfamızdaki çöp atma kurallarını gözden geçirin,” diyerek, kapattı. İyi peki, ama, ben şimdi bir hafta çöpümü nerede saklayacaktım? Üstelik, yeni taşınmanın dağınıklığında, evin içinde çarpışmadan tek adımlık yer bulmak imkansızken…

       

      Uzatmayayım; bu nahoş tecrübenin ardından, mutfağımızda bir telaş başladı. İşi biten her ambalajı, adeta yakar top gibi panikle elden ele paslaşıyoruz. Kimde kalırsa... Akşam oluyor, gün içinde biriken plastik şişeleri büküyoruz, tek tek. Şişmemesi için kapakla kapatıyoruz, dikkatlice. Bir taraftan söyleniyoruz tabii, “Yahu, biz ne mutlu ne rahatmışız meğer, geldiğimiz yerde!” diye. Adamlar, öyle bir ayarlamışlar ki, geri dönüşüm yapmazsanız, 240 litrelik bidonla iki hafta idare etmeniz mümkün değil. Eliniz mahkum, o şişe bükülecek.

       

       Nihayet, bir sonraki pazar gecesi, sınavına çalışmış öğrenci misali, itinayla bidonları yine evin önüne çıkarttık. Ertesi gün baktık, bu kez genel çöp gitmiş, fakat geri dönüşüm hala duruyor. Ağlamaklı ve öylesine çaresiziz.

       

      Hayır, benzer bir sahnenin İstanbul’un herhangi bir semtinde yaşandığını gözünüzün önüne getirmeye çalışın bir an için:

      _Cevdet! Bak yine çöpümüzü bırakmış, gözü kör olmayasıcalar. Pervin hanımlarınkini almışlar ama.

       

      Resmen üçüncü sayfa haber adayı, hem de manşetten! Mahallede savaş çıkar. “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?”lar, “Seni sürdürürüm”ler havada uçuşur. Temizlik elemanlarını tenhada kıstırırlar, mazallah!

       

      Neyse… Uğraşlar sonucu, yerleşmiş arkadaşlarımıza da sorduk, öğrendik. Hata benimmiş, meğer. Geri dönüşüme atılacakların şeffaf bir poşete, ağzı açık şekilde veya poşete konulmaksızın doğrudan bidona atılması gerekiyormuş. Pek çok kez okumuş olmama rağmen, kokar endişesiyle torbanın ucunu bir güzel bağlayıp atmışım. Bunu gören görevli de toplamayıp pas geçmiş. Böylece ara sıra “Ne olur yani, geri dönüşümün içine iki üç parça başka şey sıkıştırsak, içini mi açıp bakacaklar?” diye akıl yürütmemizin boş olduğunu da  öğrenmiş olduk.  Sistem, bizim gibi uyanıklara karşı almış tedbiri. Hatta, bahçe çöplerini (toplanması ayrı ücrete tabi)  ufak ufak genel çöp bidonunun altına sakladığımız hafta, çöpçümüzden azar bile işittik. “Bu ağır olmuş, içine belli ki çim atmışsınız, bir dahakine almam,” dedi. E, adamın işi bu, profesyonel.

       

      Anlayacağınız, çöp atma konusunda ilk sınavımızdan çakınca, bütünlemede ortalamayı kurtarmaya çalıştık. Bu yeni deneyim bize çevreyi koruma konusunda ciddi bir farkındalık kazandırdı. Gerçekten ziyadesiyle çöp çıkaran, doğayı kirleten varlıklarmışız. Ama hasarı bir nebze telafi etmek, hafifletmemiz de mümkün. Elbette, bu tarz girişimler, ancak kolektif şekilde uygulandığında  etkili sonuçlar doğuruyor. Biz plastikleri ayırmak için ter dökerken, 2018’de Türkiye’nin İngiltere’den ikinci en çok plastik çöp alan ülkesi olduğunu okuduğum zaman içim burulmuştu. Belki buradaki gibi, sistem kaçamakları engelleyip, geri dönüşümü teşvik ederse… Sesli düşünüyorum, en azından temennim bu yönde.

       

       

      çöp geri dönüşüm çevre koruma çevrecilik londra atıklar ev batılılık medeniyet doğululuk